Entegre Raporlama Türkiye

Konuk Yazar’ın Mesajı

Paul Druckman

Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC) Kurucu CEO

Türkiye'de Entegre Raporlama: On Yıllık Liderlik ve Önümüzdeki Yol

Ekim 2015’te Türkiye, entegre raporlama alanında cesur ve vizyoner bir adım attı.

Antalya’da düzenlenen G20 Zirvesi ile eş zamanlı olarak gerçekleştirilen ve kurumsal raporlama tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilen konferansla, Prof. Dr. Güler Aras, Türkiye’nin bu alandaki vizyoner kurumlarıyla birlikte, Türk iş dünyasının önüne yepyeni bir bakış açısı sundu: entegre raporlama yaklaşımı.

Bu yaklaşım, yalnızca teknik bir raporlama modeli değil; işletmelerin uzun vadede nasıl değer yarattığını ortaya koyan, strateji, sürdürülebilirlik ve hesap verebilirliği bütüncül bir şekilde birleştiren yeni bir düşünce sistemiydi. Kurumsal raporlamaya dair kapsamlı bir dönüşüm çağrısıydı.

Bugün, aradan geçen on yılda Türkiye, bu küresel dönüşüm hareketinin ön saflarında yer almaya devam ediyor. Küresel piyasalardaki belirsizliklere, siyasi ve ekonomik dalgalanmalara, artan çevresel ve iklim temelli risklere rağmen; Türk şirketleri, düzenleyici kurumlar ve paydaşlar entegre raporlamayı yalnızca bir uyum aracı olarak değil, kurumsal dayanıklılığı artıran, inovasyonu teşvik eden ve uluslararası güvenilirliği pekiştiren stratejik bir yönetim anlayışı olarak benimsedi.

Sözlerden Değere

2014 yılının Aralık ayında Türkiye'yi ilk kez ziyaret ettiğimde, raporlamanın davranışları nasıl etkilediğinden bahsetmiştim. Genellikle yüzlerce sayfadan oluşan geleneksel raporlar, okuyucuları verilerle boğuyordu ancak asıl soruyu yanıtlayamıyordu: Bir şirket uzun vadeli değeri nasıl yaratıyor?

O dönemde, General Electric’in yıllık Form 10-K raporu 100.000 kelimeyi aşan uzunluğuyla dikkat çekiyordu; bu, ilk Harry Potter romanından daha uzundu. Ancak bu hacim, bilgiye erişimi kolaylaştırmak yerine, çoğu zaman belirsizlik ve karmaşıklık yaratıyordu.

İşte tam bu noktada entegre raporlama devreye giriyor, o zaman da bugün de. Entegre raporlama; kapsamlı ama özlü, stratejik ama anlaşılır, çok boyutlu ama odaklı bir iletişim biçimini temsil ediyor. Dört temel bakış açısını temel alan bu yaklaşım; geriye dönük değerlendirme, kurumsal genel bakış, stratejik içgörü ve ileriye dönük vizyon
ile sadece bilgi sunmakla kalmayıp, kurumun uzun vadeli değer yaratım yolculuğunu bütüncül bir şekilde aktarmayı hedefliyor.

Bu yaklaşımı en iyi özetleyen benzetme ise Kanadalı buz hokeyi efsanesi Wayne Gretzky'ye ait: “Ben pakın olduğu yere değil, olacağı yere doğru kayarım.” İşte bu geleceği öngörme ruhu, geçmişi tekrar etmektense geleceği şekillendirme cesareti, entegre düşüncenin özünü oluşturuyor.

Küresel Ekosisteme Yansıyan İlerlemeler ve Gerilemeler

2015’ten bu yana geçen süreç, hem umut verici hem de zaman zaman hayal kırıklığı yaratan gelişmelere sahne oldu. Bir yandan, entegre raporlama dünya genelinde giderek daha fazla ilgi gördü; sürdürülebilirlik ve finansal standartların entegrasyonu yönünde önemli katkılar sağladı.

2021 yılında, Value Reporting Foundation (VRF)’nin kuruluşuna katkı sunma ayrıcalığını yaşadım. Bu yapı, kısa süre içinde yeni kurulan Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) ile birlikte IFRS Vakfı çatısı altına alındı.

Bu gelişme, entegre raporlama açısından bir dönüm noktası niteliğindeydi. İlk kez, sürdürülebilirlik standartları küresel sermaye piyasalarında resmen meşrulaştırıldı. Ancak bu ilerlemenin bir bedeli de oldu: entegre raporlamanın, finansal ve finansal olmayan performansı bütüncül bir değer perspektifiyle birleştiren geniş vizyonu, süreç içerisinde çoğu zaman geri planda kaldı.

Bugün geldiğimiz noktada, teknik standartlar gündemi belirlerken, gerçek anlamda entegre düşünceye dayalı kültürel dönüşüm ne yazık ki yavaş ilerliyor. Bu da bize bir gerçeği hatırlatıyor: “Dünyayı yalnızca raporlama çerçeveleri değiştirmez; esas değişimi zihniyetler ve teşvik mekanizmaları sağlar.”

2025'te Dünya: Acil Durum

Aciliyet hiç bu kadar net olmamıştı. 2024 yılı, insanlık için çarpıcı bir eşik anlamına geldi. Küresel sıcaklıklar ilk kez 1,5 °C eşiğini aştı ve yıl, kayıt altına alınan en sıcak yıl olarak tarihe geçti. Bu olağanüstü gelişmeden yalnızca birkaç ay sonra, Kuzey Kutbu’nda kış sıcaklıkları, 30 yıllık ortalamanın 20 °C üzerine çıkarak, buzulların erimesini dramatik biçimde hızlandırdı. Aynı süreçte, biyolojik çeşitlilik kaybı da endişe verici bir ivmeyle devam etti.

Bilimsel uyarılar her zamankinden daha güçlü ve net. Ancak buna karşın, siyasi düzeydeki engeller ve kutuplaşmalar da aynı oranda direnç gösteriyor. Özellikle ABD’de bazı çevreler, uluslararası sürdürülebilirlik standartlarını “woke” (uyanık) ideolojiyle ilişkilendirerek, bu yaşamsal dönüşüm sürecini itibarsızlaştırma çabası içerisine girdi. Bu tür söylemler, bilimsel gerçeklikten uzak ve yanıltıcı mesajlar vererek küresel riskleri daha da derinleştiriyor.

Tüm bu zorluklara rağmen, Türkiye önemli ve kararlı adımlar atmaya devam ediyor. Entegre raporlamanın hem düzenleyici yapılarla hem de özel sektör uygulamalarıyla kurumsal sisteme entegre edilmesi, Türkiye’nin bu alandaki vizyoner duruşunun ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine olan bağlılığının açık bir göstergesidir.

Bu süreçte özellikle Prof. Dr. Güler Aras’ın ortaya koyduğu liderlik ve istikrarlı vizyon, sadece Türkiye için değil, küresel ölçekte de örnek gösterilecek niteliktedir.

Teknoloji ve Raporlamanın Geleceği

Gelecekte teknolojinin rolü belirleyici olacaktır. Yapay zekâ ve gelişmiş raporlama platformlarının entegrasyonu, kurumsal raporlamada paradigma kaymasına yol açmaktadır: Şirketlerin hangi bilgileri açıklayacaklarını belirlediği “itme” modelinden, kullanıcıların ihtiyaç duydukları özgün bilgilere doğrudan erişebildiği “çekme” modeline doğru evrilmektedir.

Bu, bilim kurgu değil; bu model şimdiden ortaya çıkmaya başladı .Yeni model, yatırımcılardan çalışanlara, vatandaşlardan diğer tüm paydaşlara kadar, kurumsal etkiyi anlama biçimimizi ve işletmeleri hesap verebilir kılma yöntemlerimizi köklü şekilde değiştirme potansiyeline sahiptir.

Kurumsal Sorumluluk: Boşluğu Kapatmak

Sorumluluk, sürdürülebilirlik tartışmasının merkezinde yer almalıdır. World Benchmarking Alliance (WBA) Kurucu Başkanı olarak yürüttüğüm çalışmalar kapsamında, toplam gelirleri dünya GSYİH’sının neredeyse yarısına eşdeğer olan 2.000 küresel şirketin etkisini haritalandırdık. Bu şirketler, doğrudan yaklaşık 100 milyon kişiye istihdam sağlamakta ve küresel enerji kaynaklı emisyonların yarısından fazlasından sorumludur.

Akbank, Türk Hava Yolları ve Yıldız Holding gibi sekiz Türk şirketi de bu güçlü küresel grubun parçasıdır. Bu şirketlerin kararları yalnızca Türkiye ekonomisini değil, aynı zamanda Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne (SKH) ulaşma yolundaki küresel ilerlemeyi de doğrudan şekillendirecektir.

Karşımızdaki en önemli zorluk açıktır: liderleri teşvik etmek, geride kalanları sorumlu tutmak ve şirketlerin insanlar ve gezegen üzerindeki etkilerinin kurumsal başarıdan ayrılamaz olduğunu sağlamaktır. Gecikmek asla bir seçenek değildir. WBA’nın da vurguladığı üzere, değişim doğrusal veya aşamalı olmayacak; her alanda, aynı anda gerçekleşmek zorundadır.

On Yıllık Liderlik

Türkiye, gerçek liderliğin ne olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Entegre Raporlama Derneği Türkiye (ERTA) sadece söylemle kalmayıp, kararlı ve tutarlı adımlarla entegre raporlamanın güçlü bir savunucusu olmuştur. Türkiye’nin entegre raporlamayı benimsemesi, yalnızca yerel bir başarı değil, aynı zamanda küresel ölçekte örnek alınacak bir modeldir.

Önümüzdeki on yıla girerken mesaj nettir: entegre raporlama, sadece formaliteleri yerine getirmek değil; daha adil, daha şeffaf ve sürdürülebilir bir küresel ekonomi inşa etmekle ilgilidir.

Türkiye, bu alandaki kararlı duruşuyla kendisiyle gurur duymalıdır!

 
Bu içeriği paylaşın;