Entegre Raporlama Türkiye

Üyelerimiz ve Paydaş Katılımı

Barış KÖKOĞLU

Borusan Holding Grup CFO ve Finansman, Mali İşler ve Ortak Hizmetler Başkanı

KÜRESEL FİNANS STANDARTLARINDA DÖNÜŞÜM & ÖNEMLİ BİR STRATEJİK DÜŞÜNME ARACI OLARAK ENTEGRE RAPORLAMA

Borusan Holding olarak 2021 yılına ait entegre raporumuzu kısa bir süre önce yayımlayarak ülkemizdeki holdingler arasında dikkate değer bir ilki gerçekleştirmiş olduk. Finansal performansımız ile birlikte stratejimizi, sürdürülebilirlik yaklaşımımızı, hatta risk ve fırsat analizlerimizi özetleyerek gelecek hedeflerimizi sentezlediğimiz bu çalışma sayesinde ilgili tüm birimlerimizin katılımıyla bütünsel bir gözden geçirme imkânı da elde ettik. Ülkemizde hala çok sınırlı sayıda şirketin entegre düşünme ve raporlama yaklaşımına geçmiş olmasından hareketle bu alanın önemine, küresel ve ulusal dönüşüme dair bazı gözlemlerimize ve entegre strateji oluşturmanın değerine kısaca değinmek isterim. Zira ülkemizden daha çok şirketin entegre yaklaşımı benimsemesi ile birlikte ulusal kalkınmamızın hızlanacağı, tüm şirketlerin faydalanacağı sinerji atmosferi ile birlikte ülkemizin rekabet gücünün artacağı kanaatindeyiz.

Entegre raporlama kavramı son yıllarda daha çok karşımıza çıkan, büyük öneme sahip bir kavram olsa da ülkemizde finansman ve şirket yönetim stratejileri için değeri henüz tam anlaşılmamış görünüyor. Uluslararası gelişmeler, halihazırda geliştirilmekte olan yeni uluslararası mevzuat çerçeveleri, hatta Uluslararası Finansal Raporlama Standartları Vakfı IFRS başta olmak üzere ilgili kuruluşlarca hazırlanmakta olan yeni raporlama ve hesaplama standartları gözden geçirildiğinde; entegre raporların giderek yaygınlaşacağını söylemek sanırım aşırı iddialı olmayacaktır. Avrupa Birliği ve Kıta Avrupası’nın çok daha ilerlemiş olduğu bu alanda, bilhassa son dönemde ABD’nin de güçlü adımlarla ilerliyor olması, geleceğe bakışta küresel çerçevenin ne yönde dönüşeceğini bizlere gösteriyor.

Küresel Ayak Sesleri

Bu yıl (2022) Mart ayı sonunda IFRS’in yatırımcı odaklı bir girişimi olan Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu ISSB tarafından “Sürdürülebilirlik Bağlantılı Finansal Bilgilerin Açıklanması için Genel Gereksinimler” ve “İklim Bağlantılı Açıklamalar” konusunda uzun süredir beklenen iki önemli taslak çerçeve yayımlandı. Bu son derece önemli adım ile AB, ABD ve Birleşik Krallık’ta şekillenmekte olan yeni zorunlu açıklamalar rejimlerinin birleştiği küresel bir çerçeve için de kritik bir kilometre taşı oluşturulmuş oldu.

Halihazırda çevresel, sosyal ve yönetişime, yani kurumsal yönetime dair standartları ifade eden ESG kavramı farklı coğrafyalarda ve farklı finansal kuruluşlarca değişik şekillerde yorumlanabiliyor. Bu durum zorunlu ve gönüllü açıklamaların, yani raporlama standartlarının yapısını değişken tutarak neredeyse her işlem için farklı türde bir hazırlık gerektiriyor. Benzer şekilde şirketlerin avantajlı koşullarda finansmana erişimi için her bir finansman kuruluşu kendi ESG analiz çerçevesinin karşılanmasını bekliyor, farklı kurallar benimsiyor. Oysa objektif kriterler ile raporlama, ölçüm ve analiz yapılması mümkün. İşte buradaki standart eksikliğinin giderilmesiyle birlikte; yakın tarihte de gördüğümüz gibi çok önemli mali soruşturmalara konu teşkil eden finansalların çarpıtılması veya aklanması (Greenwashing ve Whitewashing) konuları farklı bir zemine oturacak. Zira artık takip edilmesi gereken anahtar performans indikatörleri dahil sürdürülebilirlik alanında yeni bir küresel standartlar ve beklentiler çerçevesi oluşuyor.

Kısa süre önce İklim Bağlantılı Finansal Açıklamalar Görev Gücü’nün (TCFD) tavsiyelerini esas alan Amerika Birleşik Devletleri Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu SEC’in İklim Bağlantılı Açıklamalar Kuralı revize edilirken; Değer Raporlama Vakfı (VRF) bu konudaki çağrıya uyarak SEC’in konsültasyonuna kapsamlı bir görüş verdi. Görüşlerinde yatırımcıların kıyaslanabilir, tutarlı ve güvenilir sürdürülebilirlik verilerinin karar alma süreçleri açısından önemini vurgulayarak bu alanda yeni küresel zemin ihtiyacına dikkat çeken VRF, ayrıca SEC’in standartlarının bu yeni anlayışla ISSB’nin taslağıyla uyumlu gelişmesinin öneminin de güçlü bir şekilde vurguluyordu. Hatırlanacağı üzere CDP, CDSB, GRI, IIRC ve SASB’ın sürdürülebilirlik alanında ortak standartlar geliştirilmesi konusunda bir araya gelmesinin ardından IIRC ve SASB’ın birleşmesiyle oluşmuştu VRF[1]. Özetle finansman ve raporlama dünyası bir potada eriyen değerli kurumların görüşleri ile yeni ve uluslararası tutarlılığı ya da en azından kıyaslanabilirliği olan bir noktaya gidiyor. Böylelikle ilgili endeksler hakkındaki güncel tartışma ve eleştirilerin de sonlandırılması hedefleniyor.

Ülkemizdeki Dönüşüm

Avrupa Birliği’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı dönüşümü ile genel olarak sürdürülebilirlik alanı ve raporlama çalışmaları ülkemizde de büyük ilgi uyandırdı. Karbon vergisi ve muhasebesi, emisyon ticareti sistemi ve sürdürülebilirlik finansmanı gibi kavramlar şirket üst yönetimlerinin gündeminde daha önemli bir başlığa dönüştü. Ülkemizde de emisyon ticaret sisteminin kurulacağının resmi kişi ve kurumlar tarafından açıklanmasıyla bu alandaki çalışmalar daha da hızlandı. Her durumda uluslararası dış ticaretimizin ve ülkemizdeki doğrudan yatırımların çok büyük bir kısmını AB’nin temsil ettiği düşünüldüğünde ülkemizdeki şirketlerin bu dönüşüme uzak kalması söz konusu olamazdı. Ancak ülkemizde de yeni mevzuat dönüşümü sinyalleri ile artık bu konuda sadece dış dünyada değil, ülkemizde de iş yapmanın kritik unsurlarından birisine dönüşüyor.

Bu dönüşümün küçük ama çok önemli örneklerinden birisi Dünya Çevre Günü'nden bir gün önce çok önemli bir adım olarak 5 Haziran 2022’de Resmi Gazete'de yayımlanan 7408 sayılı kanunla karşımıza çıktı. Bu kanunun 9. çerçeve maddesi ile Türk Ticaret Kanunu’nun 88. maddesinde değişiklik yapılarak Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu'na (KGK) “Türkiye'de Sürdürülebilirlik Raporu Standartlarını” belirleme ve düzenleme yetkisi verildi. Aynı maddede konusunda “belirli alanları düzenlemek ve denetlemek üzere kanunla kurulan kurum ve kurullar”ın da; “bu yeni standartlarla uyumlu olmak kaydıyla” ilgili ayrıntıları düzenleme yetkisinin altı çizildi. Ayrıca maddede çok önemli bir vurgu bulunuyordu; KGK bu düzenleme yetkisini raporlamaların "uluslararası alanda geçerliliğini sağlamak amacıyla” ve “uluslararası standartlarla uyumlu olacak şekilde" düzenlemekle sorumlu kılınıyordu. Böylece ülkemizde de yeni bir zemin oluşmuş oluyor.

Şurası şüphesiz ki; önümüzdeki dönemde belirlenecek standartlar ile kapsama alınacak şirketlerin bu alandaki raporlama zorunlulukları ve gönüllü raporlama çerçevesi güçlendirilecek. Uluslararası arenada adım adım bu alandaki düzenlemeler güçlendirilirken ülkemizde de uyum yönünde bir adım atılmış olması son derece önemli ve olumlu. Zira IFRS ve SASB gibi yapılar ile uluslararası sürdürülebilirlik raporlaması çerçevesi, uluslararası muhasebe standartlarının revizyonu, karbon muhasebesi standartları ve evrensel taksonomi hazırlıkları gibi çalışmalar bir yandan ilerlemeye devam ediyor.

Öte yandan ülkemizde de şirketler açısından kısa ve orta vadede özellikle sürdürülebilirlik finansmanı bağlamında AB Taksonomisi ve ihracat – ithalat işlemlerinde rekabet gücü ve uyum mükellefiyeti bağlamında AB (ve zamanla Türk) Emisyon Ticaret Sistemi kuralları bağlamında karbon yükü hesaplamaları gibi başlıklar daha çok öne çıkacaktır. Tabi bu çerçevede üretim standartlarında revizyonlar, yeni yatırımlar, hatta karbon azaltımı ve dengelemesi amaçlı yenilenebilir enerji yatırımları da karşımıza temel gereksinimler olarak çıkıyor. Ayrıca lojistik sektöründe de bu dönüşümün etkileri olacak, karbonsuzlaşma, rota optimizasyonu, elektrifikasyon, karbon dengelemesi gibi konular hem lojistik şirketlerini, hem de bu hizmetlerden faydalanan üretim ve ticaret şirketlerini etkileyecek. Tabi tüm bu şirketler ve sektörler için muhasebe ve raporlama yapıları ile birlikte finansman koşulları ve dolayısıyla stratejik yönetim ve karar alma öncelikleri de gözden geçirilerek dönüştürülecek. Ayrıca Alman Tedarik Zinciri düzenlemesinin ardından yine AB’de oluşmakta olan Değer Zinciri ve Sürdürülebilir Kurumsal Yönetim düzenlemeleri gibi örnekler de; bu alandaki çeşitliliği ve etkileşimi, stratejik konuların birlikte değerlendirilmesi ihtiyacını vurgulayan ek gelişmelerin sadece bir kısmı. Dolayısıyla güçlü bir dönüşüm rüzgârı karşısında şirketlerin sağlıklı hazırlanabilmesi için tüm bu değişkenleri bir arada değerlendirmesi; bir anlamda rotasını doğru planlayarak, yelkenlerini doğru ayarlaması gerekecek.

Entegre Rapor Yoluyla Entegre Düşünme Stratejisi

İşte bu noktada entegre raporlama yaklaşımının önemi daha kolay anlaşılır hale geliyor. Zira entegre raporlama aslında sadece bir raporlama metodolojisinden ibaret değil. Entegre düşünme prensipleri doğrultusunda pek çok konunun bir arada değerlendirildiği, önceliklendirildiği, analiz edildiği, planlandığı, olası senaryolarla test edildiği ve tüm bunların sonucunda stratejinin tasarlanarak paydaşlara aktarıldığı bir analiz ve düşünme süreci. Dolayısıyla finansal olan ve finansal olmayan raporlamalar; hissedar ve yatırımcı perspektifinden finansal etkileri açısından özel bir öneme sahip olduğu kadar toplum, değer zincirindeki paydaşlar ve hatta kamu kurumları için de çok değerli bir çerçeve sağlıyor. Bu konuda VRF’nin Entegre Düşünme Prensipleri değerli bir başlangıç noktası sağlasa da aslında şirketler için daha uzun ve kapsamlı bir yolculuğun söz konusu olacağından bahsetmek mümkün.

Örneğin kritik bir anlayış dönüşümünü işaret eden ve “çifte önemlilik” olarak adlandırılan “Double Materiality” konusu bu alanda güzel bir örnek sergiliyor. Geçtiğimiz dönemde şirketlerin çevre üzerindeki etkileri ve bunların yatırımcılar ve finansör kuruluşlar için yaratabileceği riskler önemli bir açıklama başlığı idi. Böylece risk analizleri ve kredilerde risk primleri daha kolay hesaplanabiliyor, örneğin şirketlerin bir çevre felaketi yaratma ve tazminat ödeme riski olup olmadığı sorgulanıyordu. Oysa geldiğimiz noktada artık tam tersi de; yani çevrenin ve iklim değişikliğinin şirketler üzerindeki etkileri de sorgulanıyor ve hem yatırımcılarca hem de diğer finansör kuruluşlarca öğrenilmek isteniyor. Örneğin iklim değişikliğinin iş modeli ve yürütülen işin sürdürülebilirliği üzerinde yarattığı zorluk, baskı ve etkiler nelerdir? Şirket bu etkiler ve zorluklarla başa çıkmak için nasıl bir strateji uyguluyor? Bu dönüşüm şirketin iş alanlarını ve dönüşümünü ne yönde etkileyecek? Bu tür soruların da cevaplanabilmesi, hatta şeffaf bir biçimde raporlanması, gerektiğinde akredite doğrulama kurumlarının desteğiyle ispatlanması artık büyük öneme sahip.

Böyle bir zeminde seçilen raporlama çerçevesi ve izlenecek metodoloji çok kritik hale geliyor. Zira çok sayıda verinin birbiri ile etkileşiminin ortaya konulduğu, bunların geleceğe dair projeksiyonlarının ve hatta seçilmiş senaryo analizlerinin ele alındığı, ardından da stratejik bir perspektife yerleştirilerek sunulduğu bir raporlama yöntemi belirgin avantajlara sahip. Entegre düşünce ve entegre raporlama çerçeveleri tüm bu kritik unsurlarla birlikte çok daha önemli bir ek avantaj da sağlıyor: Tüm verileri birlikte değerlendiren özet bir “bütünsel bakış” imkanı. Bütünsel bir bakış olmadan parçalar arasındaki orkestrasyonu sağlıklı kurgulamak, sinerji yaratmak mümkün olmadığı için bütünsel bakışın önemini kesinlikle vurgulamak gerekiyor.

İnanıyorum ki; Borusan Holding olarak kurucuları arasında yer almaktan büyük mutluluk duyduğumuz Entegre Raporlama Derneği (ERTA) tüm bu başlıklarda ülkemizdeki gelişimi çok yönlü destekleyerek daha çok şirketin entegre stratejiler geliştirmesine katkı sağlayacak, ülkemiz ekonomisinin güçlenmesi konusunda önemli başarılara imza atmaya devam edecektir.

 
Bu içeriği paylaşın;